Page 169 - Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu
P. 169

HIKÂ YEMIZIN  Y ARIM  ASIRLIK  YERLI  SESI :  MUSTAF A  KUTL U  169

           bada kurulacak bir tesis üzerine dönen siyasetin kirli yüzünü
           anlatmış bir kitaptır. Bu siyasi yorumlamalara dair en basi-
           tinden bir örnek daha vermek isterim. Sır kitabını okuyan-
           ların da bileceği üzere gazeteci sürekli bir cümle kurmakta
           ama  devamını  getirememektedir.  Bu  her  ne  kadar  kitapta
           sürekli başına bir iş geldiği için cümlenin devamını getireme-
           diğini düşündürse de günümüzdeki düşünce özgürlüğüne ve
           insanların fikirlerini dilediğince ifade edememesine dair bir
           eleştiridir esasında. Her şeye çıkar yolundan giden, manevi
           değerleri bile maddiyat üzerinden değerlendiren insan, tek-
           keyi de bu çıkar işlerine alet etmiş, en sonunda dini bile siya-
           sete karıştırmıştır. Yine Sır kitabında tekkenin bozulması, din
           ve  Dünya  arasında  dengenin  bozulmasına  dayanmaktadır.
           Bunun temelinde ise modernizm ile değişen Dünya algısının
           geleneksel değerlerimize ve inanç sistemimize yaptığı yıkı-
           cı tahribat vardır. Giyim-kuşam mesela. Görünümdür araba
           gibi, ev gibidir. Kutlu’nun kitaplarında siyasetçiler ütülü pan-
           tolonları ile kravatları ile prestijli insanlardır. Buna benzeyen
           bir şey daha. Geleneksel hayatta gündüzleri çalışmak, gece-
           leri ise ibadet ve ev halkı ile eğlencenin yapıldığı bir kültür
           vardır. Kutlu, bunun gibi birçok örneği ile Uzun Hikâye, Hü-
           zün ve Tesadüf, Mavi Kuş, Hayat Güzeldir ve Sevincini Bul-
           mak gibi birçok eserinde gelenek ve siyaset unsurlarına yer
           vermiştir. Örneğin Uzun Hikâye kitabında şöyle bir satır var.
           “Akşam ezanının önü sıra babam elinde bir zembil, ekmek,
           sebze bana mutlaka bir kağıtlı veya kırmızı beyaz halkalı Şe-
           ker ile çıkagelirdi. “ Işte bu da Mustafa ve Ali’nin geleneği idi.
               Biriken bu gönül aydınlığında öğrenilen en büyük nokta
           hasretin derin sevdası oluyor. Ben o anlarda, nur yüzlü, kal-
           bi yağız dedelerimizin çınar ağacının altındaki dükkânların-
           da evlat gibi bir çiçek beslediklerini öğrenirdim. Öğrenirdim
           hasret kalınmış güzellikleri…
               Yine Sır kitabından bir örnekten bahsedeceğim: “ Eğer
   164   165   166   167   168   169   170   171   172   173   174