Page 164 - Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu
P. 164

164    HIKÂ YEMIZIN  Y ARIM  ASIRLIK  YERLI  SESI :  MUSTAF A  KUTL U

           kullanılırken  söz  konusu  zamanda  tabiatın  durumu,  düzen
           içinde değişen devamlılığı gösterilir. Dünyada bütün zaman-
           lar  boyunca  devam  eden  bir  düzen,  ahenk  olduğuna  işaret
           edilir. Insan, Allah’ın tesis ettiği bu ahengin farkına varmalı,
           bu ahenge katılmalıdır.
               Örneğin; Hayat Güzeldir kitabında bu ifadeye şu şekilde
           yer verilmiştir:
               “ Yaz bitti, güz bitti. Rüzgâr kuru yaprakları alıp gitti. Os-
           man Efendi caminin yanındaki kerevete oturmuş, çayını yeni
           bitirmiş, ağzında dualar ile akıp giden suyun sesine dalmış
           iken ruhunu teslim etti.”
               Bir başka bu ifadelerle ilgili örneğimiz Hüzün ve Tesadüf
           kitabında çok özel ve çok güzel bir şekilde söylenmiştir:
               “Tunç lüleden gürül gürül, serin serin akıyormuş su. Mi-
           nik çeşmenin duası bu su sesi kisvesinde geceler boyu sürer,
           fecirle birlikte buna bülbüllerin ahengi katılırmış.”
               Yazarın hikâyelerinde insan, bitki, hayvan, hava, toprak,
           su arasında “ aheste, beste “ devam eden ahengin zaman ya-
           vaşlatılarak resmedildiği tablolar vardır. Bu tablolarda ahenk
           içinde birlikte olmanın verdiği bir güzellik görülür. Özetleye-
           rek aldığımız Hüzün ve Tesadüf kitabından bir metinde ahes-
           te, beste ilerleyen zamanda bütün varlık birbiriyle barışıktır.
           Bu zamanı durmadan bölen, parçalayan ve sayan modern bi-
           rimlerinde imrenerek içine dâhil olduğu “ sulh ve sükûnetten
           “ mürekkep bir ahenktir:
               Zerdali dalında kızarıyor. Mavi gökte yaz güneşi, ağustos
           böcekleri bitmez-tükenmez şarkılarını sürdürüyor. Bu şarkı-
           lar  sürdükçe  kızarırmış  zerdali.  Ağaçların  dibinde  bir  dere-
           cik  şırıldıyor.  Nanelerin,  karpuzların,  kekiklerin  yaprakları
           suya değiyor. Derecik bu kokularla yüklenip, değirmen arkına
           doğru çayırda bir ceylan gibi akıp gidiyor. Aksakallı bir dede
           yüzünde bir gülücük, kucağında bir torun, merkebine binmiş
           aheste aheste geliyor. Değirmen arkı nane kokulu suyunu etra-
   159   160   161   162   163   164   165   166   167   168   169