Page 146 - Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu
P. 146

146    HIKÂ YEMIZIN  Y ARIM  ASIRLIK  YERLI  SESI :  MUSTAF A  KUTL U

           de Allah korkusu, korku ve acziyet bilincinin yanında, onun
           sevgisi ve muhabbetiyle onurlanmış bir milletiz. Bizlere şah-
           siyetlerimizi veren de Islam olmuştur. Toplumumuz; değerle-
           rine, dünya görüşüne, şeref ve haysiyetine sahip olmak isti-
           yor ise, öncelikle kimliğini bilmelidir. Yarım yamalak bilmek,
           hiçbir şey bilmemekten farksızdır. Islam’ın şuuruyla hareket
           eden insan, her daim güçlü olmayı değil, onurunu koruma-
           yı ister. Zaten güç de bize göre; tok gezmekle, para sahibi ol-
           makla açıklanabilecek bir kavram olmamıştır. Inkılaplarımız
           da, geçmişe dönüşümüz de bu şuurla olmalıdır ki, bahçemiz
           için  topladıklarımızı  zehirli  mantarlardan,  kokuşmuş  otlar-
           dan ayıralım. “Ne mutlu hüzün ehli olanlara. Ne mutlu göz-
           yaşı dökenlere. Ne mutlu daima dua halinde bulunanlara…”
           (Mustafa Kutlu, Ilmihal yahut Arzuhal)
                                                        Ayşe Turan

                              Güzelyurt Kız Anadolu Imamhatip Lisesi
                                                      11-B Esenyurt
                                     * * *
               MUSTAFA KUTLU’DA ARAYIŞ


               Sonu olmayan bir koridordasın, etrafta binlerce sır sak-
           layan kapılarla çevrili bir koridor... Elbet başta ne yapman ge-
           rektiğini bilmeyecek ve toy olacaksın fakat korkma ve çal bir
           kapıyı. Açılıyor ve önüne bir tohum düşüveriyor, sonra başka
           bir kapı ve yine bir tohum... Tüm tohumları toparlıyorsun ve
           isim veriyorsun.  Peki, ben neredeyim? Var mıyım, yok mu-
           yum? Gerçek miyim, değil miyim?
               Cevher miyim, âraz mıyım? Sayısızca isim... Zaman geçi-
           yor tohumlar büyüyor artık bir fidan oluyor, tarlan yeşeriyor.
           Vakit durmak bilmiyor, sen de durmuyor ve fidanlarını bil-
           gilerinle besliyorsun. Fidanlar uzuyor yıllar geçiyor bir ba-
           kıyorsun kocaman bir ormanın var. Ismini kendin koyduğun
           tohumların hepsi orman olmuş ve sen o ormanın içinde fark
           etmeden sincap olmuşsun.
   141   142   143   144   145   146   147   148   149   150   151