Page 153 - Mustafa Kutlu Panel Metinleri
P. 153
152 HIKÂ YEMIZIN Y ARIM ASIRLIK YERLI SESI : MUSTAF A KUTL U
tımını gerçekleştirirken sözcükleri, sinemanın ise görüntüyü
kullandığını görürüz. Ama anlatımın gerçekleşmesi, en iyi
şekilde ifadesi için çok çeşitli açılımlara, yöntemlere ihtiyaç
olduğu da aşikârdır. Böylesi bir durumda her iki sanat dalı da
birbirinden yararlanmıştır.
Anlatım açısından baktığımızda Kutlu’nun hikâyelerinde
anlatımın tekil bakış açısı ile verildiğini ve meddah usulünün
hâkim olduğu Doğu anlatı geleneğinin baskın olduğunu göz-
lemleriz. Daha çok otobiyografik hikâyelerle karşımıza çıkan
tekil anlatıcı Kutlu’nun Uzun Hikâye’sinde de var olan bakış
açısıdır. Birçok araştırmacının bu hikâyeyi Kutlu’nun hayatın-
dan izler taşıyan otobiyografik bir eser olarak nitelendirmesi
de bu tespiti güçlendirmektedir. Bu konuda Alaattin Karaca
şöyle bir tespitte bulunur. “Uzun Hikâye, genç bir anlatıcının
babası ile Anadolu’nun çeşitli kasabalarında yaşadıklarını an-
latan bir otobiyografidir. Çocukluğunu bir istasyonda çalışan,
garsonluk yapan, yazlık sinemalarda kuruyemiş satan, futbol
oynayan Kahraman, öykü yazarı Mustafa Kutlu’dan izler taşır.
Hikâyede anlatı zamanı kahraman anlatıcının okuru hikâyeyi
anlattığı sürece içerisinde sınırda kalınır, filmde ise anlatı za-
manı vaka zamanı ile paralellik gösterir. Gerek hikâyede gerek-
se filmde zamanda birtakım sıçramalar geriye dönüşler vardır.
Zamansal anlamda hikâye 3 dönem içinde geçmektedir.”
Mustafa Kutlu eserlerine dair çalışmaları olan bir baş-
ka yönetmen Ahmet Sönmez de çekime hazırlandığı “Yıldız
Tozu “adlı filmi için şu yorumu yapar: “Küçük bir kasabada
yaşayan iki kardeşin, dayılarının Almanya’dan bisiklet getir-
mesiyle aralarının açılmasını anlatan bu film biraz Habil ile
Kabil hikâyesinin daha naif hali diyebiliriz. Mustafa Kutlu’nun
hikâyeleri çok güzel merhamet hikâyeleridir. Birçoğu mutlu
sonla biter. Türkiye’de mutlu sonla biten film çok az olur. “
Mustafa Kutlu eserlerinde görüntünün ve sinematografik
dilin varlığı ile alakalı Hece dergisine verdiği bir mülakatta da
şunları söyler. “Uzun zaman resimle sonra sinema ile ilgilen-