Page 104 - Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu
P. 104

104    HIKÂ YEMIZIN  Y ARIM  ASIRLIK  YERLI  SESI :  MUSTAF A  KUTL U

               MUSTAFA KUTLU’DA AŞK

               Herkese merhaba!
               Bugün size belli bir kalıba sığdıramadığımız, kişiden ki-
           şiye değişen, belli bir tanımı olmayan bir şeyden bahsedece-
           ğim. Sadece kadın-erkek arasında olmayacak bahsedecekle-
           rim. Mustafa Kutlu’da en çok dikkatimi çeken şey buydu. Ne
           mi bu? AŞK. Mustafa Kutlu’da AŞK. Aşk işte böyle doğar, yü-
           reğin güp güp atışından, yüzün gözün kızarmasından, ellerin
           titremesinden, iki lafı bir araya getiremeyişinden doğar. Her-
           kes için böyle olmaz tabii ki. Bazıları için nefretten doğar ya
           da duyduğu ilgiden doğar aşk. Tıpkı güneşin doğuşu gibi ilk
           başta etrafına ışık saçar ama bu pek uzun sürmez herkes için.
           Tıpkı güneşin batışı olduğu gibi aşkın da vardır bir batışı. Her
           aşk bir yığın umut, hayal, arzu, üzüntü yüklenip gelir. Ardın-
           da düş kırıklıkları, gözyaşları, hayıflanmalar, bir tutam ağar-
           mış saç bırakır gider. “Madem dönüp bir kez olsun bakmıyor,
           bundan sonra geri bana yaşamak haram oldu” diyen hafızın
           bir çift sürmeli göz uğruna kendini minareden aşağıya bırak-
           masıdır aşk. Aşk deliliktir. “Biz delinin delisiyiz” der Mevla-
           na. Hafızı bile bu hâle getiren aşk bize neler yaptırmaz ki?
           Mustafa Kutlu’ nun “Mavi Kuş” adlı kitabında Kenan ergenli-
           ğin eşiğinde Bilal’in kız kardeşi Zeliha’ya tutulur. En yakın ar-
           kadaşının kız kardeşine göz koymak ne demek? Olacak iş mi
           yani? Ne yapacaksın, gönül kuşu diye bir kuş cinsi var; hangi
           dala konacağını bilemez ki. En büyük korkusu aşkını belli et-
           mek; belli edip dile düşmek. Her gün, her gün, her gün… Her
           gece, her gece, her gece… Nereye kadar gidecek bu? Bir şeyler
           yapması gerek demeye kalmadan bir aracıyla ilan eder aşkını.
           Tıpkı parlak istikbal vadeden bir iş teklifine evet veya hayır
           demek için duyulan tereddüt gibi ve tıpkı yağmurlu bir son-
           bahar günü sislenen camların ardından buğulu bir sesle fısıl-
           danan ilan-ı aşk cümleleri gibi. Acaba böyle yapmasa mıydı?
           Sonucu ağır mı olacaktı? Cevap: “Kala kala dul karının oğlu
   99   100   101   102   103   104   105   106   107   108   109