Page 70 - Hikâyemizin Yarım Asırlık Yerli Sesi Mustafa Kutlu
P. 70

70    HIKÂ YEMIZIN  Y ARIM  ASIRLIK  YERLI  SESI :  MUSTAF A  KUTL U

           kesmiş sanki gelinlik giymiş. Insan bakmaya doyamıyor.” Bu
           betimlemeler tabiatın vesile olduğu, şehir insanının ya unut-
           tuğu ya da farkına varamadığı yaşam sevincini hatırlatır biz-
           lere. Çekingen, tutuk, saygılı olarak yarınlara bırakılan sade-
           ce sevgiler değildir; bu karmaşa içinde sevincimizdir de aynı
           zamanda.
               Yaşama sevinci, içimizde uyuklayan bizim bir türlü sıra
           getiremediğimiz bir cevherdir. Allah’a, yarattıklarına, en kü-
           çük zerreden en dev parçalara kadar her şeye şükürle baka-
           bilmek,halis bir imanla olana, olmuşa ve olacaklara “Neylerse
           güzel eyler. ” deyip kucaklamak, şehir yalnızı insanlara sevin-
           ci, ümidi ve asıl mutluluğu yeniden keşfettirecek yegâne un-
           surdur.
               Kutlu, sevinci böylece materyalist ve gelip geçici ve anlık
           değişimlerde aramaz. Ona göre her nefeste, gerçekten görü-
           len her yaratılmışta bin bir şükür ve mutluluk da gizlidir. Aynı
           düşüncesini Uzun Hikâye’de de yansıtır. Ali, hep badireler at-
           latır.  Göç  sebebiyle  “Bulgaryalı”dır  anavatanda  ama  o  yine
           sımsıkı bağlanır hayata. Sevdiği kıza bin bir zorlukla kavuşur.
           Olsun, içinde umut ve sevgi vardır ona yaşama sevincini ve-
           ren. Ardından oğlu olur, içi rüzgârda bir salkım söğüt ağacı
           misali dalgalanır durur. Derken Münire’sini kaybeder. O yine
           tutunur  hem  hayata  hem  umutlarına  hatta  kavgalarına  ve
           hayallerine. Armut dibine düşer misali oğlu da babasından
           umuda yolculuğu ve her anda, her varlıkta gizli mutluluğun,
           umudun, yaşam sevincinin peşine düşer.
               Sözlerimi tamamlarken şükür duygusuyla kalplere serpi-
           len yaşama sevincine kavuşmak için sürekli olumsuzlukların
           değil anlara hapsolmuş küçük pırıltıların peşine düşmek ge-
           rektiğini hikâyecimizden öğreniyoruz. Bir yonca tarlasına gi-
           rince bir telaş dört yapraklı olanı bulmaya koyuluruz ya hani,
           ayaklarımızın altında ezilen onlarca güzelliği izleme hakkını
           tanımadan nefsimize. Işte yaşama sevincimizi de ne gönlü-
   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74   75