İstanbul Öğretmen Akademileri bünyesinde faaliyet gösteren Edebiyat Akademisi, yüz yüze gerçekleştirmeyi planladığı ve her ay yapılacak olan yazar söyleşilerinin ilkine,  değerli hikâyeci Mustafa Kutlu'yu konuk ederek merhaba dedi. Dergâh dergisi genel yayın yönetmeni Ali Ayçil'in moderatörlüğünde gerçekleştirilen Mustafa Kutlu söyleşisi, Türk Edebiyatı Vakfında yapıldı.

Hikâyede Ahenk ve Muhteva

Mustafa Kutlu,  bir hikâye yazarı olarak poetikasını anlatarak başladığı söyleşide, kâinatın bir ahengi olduğu gibi hikâyenin de bir ahengi olması gerektiğini, bu ahengin hikâyenin şeklini oluşturduğunu, hatta musikiden mimariye, şiirden hikâyeye kadar bizi sanat eserinde etkileyen şeyin de bu olduğunu belirtti.

Bunun yanın sıra hikâyelerinde muhtevaya da çok önem verdiğini, oysa günümüzde ne yazdığından ziyade nasıl yazdığının öne çıktığını belirterek postmodern edebiyatın popülerlik kazanmasını eleştiren hikâyeci, sanatın biçimden ibaret olamayacağını vurguladı.

Nurettin Topçu, Yazı Hayatı ve İstanbul

Nurettin Topçu'nun kendi fikir dünyası üzerinde ve hikâyelerindeki etkisine de değinen Mustafa Kutlu, Nurettin Topçu'nun ülkemizin bir filozofu olarak maalesef anlaşılmamasından duyduğu üzüntüsünü dile getirdi. Onu dönüp dönüp yeniden okumak gerektiğini, 1939'da Hareket mecmuasını çıkardığını, bu mecmuanın 1966'dan sonraki son dönemine kendisinin de dâhil olduğunu belirten Kutlu, Topçu'nun sanayileşme ve kanaat ekonomisi üzerine söylediklerinin de altını çizdi.

Mustafa Kutlu, bu yıl yazı hayatının 53. senesi olduğunu, bütün yazarlık hayatı boyunca da toplumsal değişimi gözlemlediğini, bu yıllar boyunca neler kaybedip neler kazandığımız üzerine kitaplarında öngörüde de bulunduğunu belirtti. Ayrıca kendisinin masa başında yazan bir yazar olmadığını, hayatını insanların arasında geçirdiğini, her seviyeden insanla her zaman ve her yerde beraber olmasından dolayı Türk insanını çok iyi tanıdığını, bunun da hikâyelerinin ana malzemesini oluşturduğunu söyledi. 

Otuz yıl önce yazdığı İstanbul gezilerinin şu an kitaplaştığını söyleyen Kutlu,1972'de taşradan İstanbul'a geldiğini, ecdadımızın nasıl bir hayat sürdüğünü öğrenmek için on sene İstanbul'u yaya dolaştığını dile getirdi. Yine de şehrin ancak binde birini ancak gezebildiğini, çünkü İstanbul'un bir umman olduğunu ve İstanbul'u dolaşıp tanımanın bir bakıma kendimizi ve bugünün Türkiye'sini tanımak olduğunu, İstanbul deyince Yahya Kemal'i de hatırlamak gerektiğini belirtti. 

İz Bırakmak  

1990 yılında yayımlanmaya başlayan Dergâh dergisinin hiç ara vermeden her ay çıktığını ve 27 yıl boyunca bu dergiyi yönettiğini söyleyen Mustafa Kutlu, bunun nerdeyse bir ömür olduğunu ve dergiyi hep takip etmeye devam ettiğini söyledi. Öğretmen katılımcılardan biri edebiyat derslerinde onun kitaplarını okuttuklarını, üniversite hazırlık kitaplarında, hatta üniversite sınavlarında kitapları üzerine soruların çıkmasının onun için ne ifade ettiğini sorması üzerine bunun karda yürüyerek bir iz bırakmaya benzediğini ve arkasına dönüp baktığında karda düzgün izler bırakmış olmanın kendisini mutlu ettiğini belirtti.

Yine bir başka soruda ona yazarlık hayatına yeni başlayan hikâyeci adaylara tavsiyelerde bulunması istendiğinde, yazarlığın yazarlık atölyelerinde öğrenilemeyeceğini belirttikten sonra yazar adaylarına yüreklerinin onları götürdüğü yere gitmelerini tavsiye etti.

Çok Sevilen Yazar Olmak

Ali Ayçil, Mustafa Kutlu'ya okurlarının hatta okuru olmayanların dahi onu niçin bu kadar çok sevdiğini sorması üzerine değerli yazar, bunun sebebinin kendisinin hiç rol yapmayan, kitaplarında da gerçek hayatında da hep samimiyetten yana olduğunu, bu samimiyetin de karşısındaki iyi insanlara geçtiğini, bu yüzden de sevilmiş olabileceğini belirtti.

Söyleşinin sonunda Edebiyat Akademisi koordinatörü Funda Özsoy Erdoğan, Mustafa Kutlu'nun dinleyicilere bu söyleşi vasıtası ile çok önemli bir hatıra hediye ettiğini söyleyerek bütün öğretmenler adına kendisine teşekkür etti.

Söyleşinin tamamını izlemek için tıklayınız.